20 Nisan 2019 Cumartesi

Kathmandu'da Hayata Giriş - 1

Tekrar merhaba ,

Kathmandu'da yaşama dair ufak detayları sizinle bu yayınımda paylaşmaya çalışacağım.

İlk olarak yaşayacak doğru yeri bulma konusundan bahsedeceğim.
Buraya ilk geldiğinizde eğer burada tanıdığınız birileri yoksa ilk bir kaç hafta bazen ay bir otelde kalmanız gerekebilir. Şu anda bizim yaptığımız gibi.. Gerçi bizim otelde kalmayı tercih etmemizin bir sebebi Orçun 'un sürekli işte olması ve Nilsu'nun küçük olması.. Etrafımızda acil bir durum olursa yetişecek biri olması için. Fakat buradaki arkadaşlarım ile görüştüğüm kadarıyla ev tutma süreci oldukça zor ve meşakkatli.

Bu ülkenin maddi durumunun kötülüğü ev kiralama süreçlerini de oldukça etkilemiş , nasıl derseniz emlakçılar bir ev için aynı anda bazen 3 bazen 5 aileye aynı anda ev sizindir diyip söz verip sonunda  1aileye verip kalanları tamamen ortada bırakmaya yönelik sistemleri bulunmakta.
Dediğim gibi buraya iş için gelip bir lojmanda kalma şansınız yoksa yada tanıdığınız birileri yoksa ev tutma sürecinde biraz sıkıntılar mevcut ama bence çok önemli bir şey değil.

Diğer önemli bir konu ise beslenme ve doğru gıdaları bulmaktan geçiyor. Ben Nilsu düzgün sebzeler yiyebilsin diye açıkcası 5 gün içinde 4-5 ayrı yerden alışveriş yaptım. Şunu söyleyebilirim aralında en iyi sebzeyi Salesway deki ufak manavdı. Orçun ile gelmeden baya araştırmıştık ve Kathmandu Organics diye bir yer bulmuştuk hemen gelir gelmez sipariş verdim ıspanaklar geldiğinde ağzım açık kaldı 15 gün beklemiş ıspanaklar karşımda duruyordu bunlar işe yaramaz dediğimde ise bugün topladıklarını söylediler ama bana pek inandırıcı gelmedi çünkü dolaba koyamama rağmen hiç kendine gelmedi sebzeler. Kabak ve salatalıklar kolunuzu kadar büyük diyebilirim.
Ama hem meyve olarak hemde sebze olarak Salesway gerçekten işe yarar şeyleri satan tek yer. Buarada mahalle de , mahalle arası sokaklarda binlerce tezgah ve manav var ( manav dediysem türkiyedeki manavları sakın aklınıza bile getirmeyin , 1 m2 bile değil bu bahsettiğim yerler). Bu yerlerde satılan sebze meyveler gözlemlerime göre oldukça yıpranmış ve kullanılmayacak durumda...

Birde ünlü franchise Bhat Bhatani var. Ev ile ilgili her türlü şeyi alabileceğiniz Boyner 'in Boyner Home versiyonu diyebilirim. 4-5 katlı mağazalar ve he katta farklı şey satılıyor. Özellikle giriş katı büyük bir market. Oradaki sebzeleri de çok beğenmedim ama kalan ev ile ilgili tüm ihtiyaçlarımızı buradan aldık. Düdüklü tencereden , tabureye , tahta kaşıktan , kovaya kadar aklınıza geleceğiniz her türlü alet edevat var. Ek olarak Nilsu'ya harcı alem giyebileceği ayakkabıları bile burdan bulabildik.

Şimdi gelelim et - balık - tavuk ürünlerini burada tüketmeye. Açıkcası henüz dışardan hiç bir şekilde hayvansal et almadık ,alamadık desem yeri. Kasaplar hayallerin ötesinde eti / tavuğu dolaba bile koymaksızın tezgaha serip 20-25 derecelik sıcakta böyle satıyorlar.

Yalnız şunu fark ettim Bhat Bhatani gibi büyük marketlerde ve bizim evin buradaki Nina& Haer marketlerinde etler hep donuk satılıyor sanırım bunların çoğu ithal etler uzun süre gidebilmesi içinde bu şekilde bir yöntem belirlemişler. Bizde yakında tavuğu deneyeceğiz. Bu konudaki eklemelerimi deneme sonrasında mutlaka eklerim.

     Ekleme : Et stoklarımız hızla tükenirken  bakıcımız Kamala sayesinde Nina & Hager marketlerine güvenebileceğimizi öğrendik. Nina & Hager tavuk ve et ürünlerini tamamen kendileri tertemiz bir şekilde üretiyorlar. Nilsu'ya oradan aldığım tavukları yediriyorum. Henüz et almadım çoğunlukla tavuk alıp pişirdik. Şunu söyleyebilirim özel üretim olduğu için gerçekten çok pahalı ama yapacak birşey yok buraya geldiğinde buna katlanacaksın.

Diğer önemli bir konu ise süt ve yoğurt ürünleri. Burada bütün expatlarında alışveriş yaptığı Theki süt ve süt ürünleri marketinden alışveriş yapıyorum. İnanılmaz taze ve süzme yoğurdu bile bulabildiğimiz bir yer. Orçun'un favorisi :) . Bir ara sütlerini de alıp sütlaç yapmaya niyetim var ama henüz şansım olmadı.


Diğer bir konu ise eğitim ;

Bizim kendi deneyimlerimiz kapsamında 2 yaşına kadar Parental Class denilen bir sınıfa gitmesini tavsiye ediyorlar. 2 yaşından sonra yarım gün ( öğlen uykusu evde olacak şekilde) .Sonrası ise sizin seçeceğiniz okul ve eğitim şekline göre değişiyor. Hint okuluda var , ingiliz okulu da  , amerikan okuluda var biz şu anda sadece kreş kısmını araştırdık ve Nilsu'yu sosyalleşip biraz enerjisini atabilmesi için evimizin alt sokağında bulunan bir okula yazdırdık . Genel olarak gezerken hep okullara dikkat ettim okullar gerçekten çok pis ve viran halde fakat Expat okulları bu halde değil bunu çok net şekilde söyleyebilirim.Zaten iki tanesi bizim evin çok yakınlarında ikisi de oldukça temiz ve pak halde.
Buradaki okul öncesi ve okul tavsiyelerine değinmem gerekirse.
Nepal 'in en iyi okulu Lincoln School tabi buraya çocuğunuzu göndermeniz için ciddi bir bütçe ve nufuz gerekiyor. linkini ekliyorum detay bilgi için inceleyebilirsiniz ;

https://www.lsnepal.com/about/

Onun harici British School ve Ullens School eğitim kalitesi açısından listede yer alıyor.

http://www.tbskathmandu.org
https://www.ullens.edu.np

Okul öncesine gelirsek burada 18 ay itibariyle kreşe çocuğunuzu verebiliyorsunuz. Fakat siz bu kadar erken vermek istiyor musunuz sorusu ortaya çıkıyor. Onun için bizim yaptığımız gibi parental class ( anne-baba katılımlı eğitim)  tercih edebilirsiniz ya da aşağıdaki linkleri inceleyebilirsiniz. Yaş ve döneme göre okulların kabul kriterleri değişiyor.

http://www.tbskathmandu.org
https://www.ullens.edu.np
http://www.kinderpillar.com/preschool-in-nepal-lalitpur/

Bizim gönderdiğimiz okul :

http://kwschool.org


Son konu ise genel yaşam ;

Çok telaşlı bir ülke , korna ve sis ve isten göz gözü görmüyor bazen nefes bile alınamıyor.
Nepal harici bir ülkede yaşayan birinin bu ülkede araba kullanması söz konusu bile değil. Zaten o yüzden araba kiralama ve taksi konusu oldukça revaçta. Fiyatlar değişkenlik gösteriyor fakat arabayı gün boyu kiralamak isterseniz 2800 Nepal Rupisine 7 saatliğine bir şöför ile araba kiralayabilirsiniz. Bence gezmek isterseniz mutlaka bu yöntemi deneyin derim çünkü burada otobüse binmek pek mümkün değil.
Diğer bir yandan hayatımda hiç bu kadar çok korna ve motorun olduğu bir ülke ne gördüm ne duydum. Bangkok u görmüş olmama rağmen burası bu konuda oldukça kötü durumda...
insanlar genel olarak kalben iyiler gerçekten örnek vatandaş olabilecek çok fazla kişi ile tanıştım.


Yeni günlerde buluşmak üzere..



Nepal'de Küçük Bir Afacan ile Yeni Bir Hayat

Yazmayalı çoook uzun zaman olmuş. Hayatımda da bir o kadar çok değişiklik oldu. Öncelikle evlendim , sonrada Nilsu doğdu. Şu an hayatımda ufak bir afacan var.

Yıllar önce bana söyleselerdi herhalde Nilsu'yu Kathmandu'da yetiştirmek üzere buraya taşınabileceğimi asla düşünmezdim. Aslında dışardan baktığınızda anlamsız gelse de insan buraya geldiğinde aslında tüm dünyanın burada Nepal'de bir hayat kurduğunu ve gayet mutlu huzurlu bir şekilde yaşadıklarını görebilirsiniz. Bugün düşündüm de şu anda diğer avrupa ülkeleri ve amerika yerine burada olmak çok enterasan ve hayat boyu yaşanamayacak bir tecrübe. Ne şanstır ki bunu Nilsu ile beraber deneyimlemek varmış....

Özetle bu yeni açılışımda elimden geldiğince Nilsu -Orçun ve benim Nepal'deki maceralarımıza yer vereceğim.



1 Eylül 2016 Perşembe

Roma 19-22 Mart

Merhaba yeni yazımızla karşınızdayız !

Aylar önce aldığımız televizyonumuz bize sponsor oldu ve Roma' ya gönderdi  ! Eminim sizlerde duymuşsunuzdur. 2 günlük otelimiz ve uçağımız TV kampanyasından , 1 günlük olan konaklama bizim ayarladığımız şekilde kısa bir tura çıktık.

1. Gün

19 Mart sabahı biraz heyecan biraz korku ile uçağımıza binip Roma'ya gittik. Daha önce yapmış olduğum araştırmalar sonucunda Fiumincino Havalananından şehir merkezine Havataş gibi otobüslerin kalktığını öğrenmiştim. Fakat bu otobüslerin havalananın en sonunda olduğunu okumamıştım. Tabelaları takip ederek ( Bus Terminal ) belli bir yere kadar geldik.  Geldiğimiz yerde 2 Tabela vardı bizim o noktada kafamız karıştı tabiki birinde Airport Shuttle diğerinde Bus Terminal yazıyordu. Gayri ihtiyarı önümüzden duran birine sorduk hangisi normal otobüs diye . Konuşma devam ederken anladık ki Airport Shuttle sürücülerinden biriymiş. (Airport Shuttle tek yön fiyatı 13 Euro ) . Normal otobüslerin çok kötü olduğunu ve beklettiğini anlatmasına rağmen biz otobüslere bakmak için terminalin sonuna doğru yolumuza devam ettik.

Terminal kısmına ulaştığımızda gördük ki her şirketin kendi bankosunda ilk otobüsün ne zaman olduğu yazıyor . Zaten herkes kendisine uygun olabilecek ilk otobüse biletini alıyor. Ve otobüsün kalkacağı terminal numarasından otobüsü beklemeye başlıyor. Çok beklediğimizi söylemem zaten 10 dk sonra ilk otobüs vardı ve biz otobüse ilk bindik. Bilet fiyatı ise gidiş dönüş  kişi başı 8 Euro ödedik. Yani günün sonunda havalimanın dan kalkan otobüsler çok daha uygun fiyatlı .

Bindikten 40 DK sonra Termini de indik. ( Havalimanına dönerken bunun şansa olduğunu gördük )
Otobüs ve shuttle harici trende varmış ama ödeyeceğiniz para buna değer mi emin değilim biz gerek duymadık açıkçası.

İndikten sonra ilk olarak Roma Pass Card almaya karar verdik.
Zaten otobüste Terminalin sonunda inmiştik hemen oradan içeri girince gördük ki Roma Pass Card satış noktası oradaydı. Şunu söylemeyelim bankoyu bulmak için bir kaç kişiye sorduk ve sonuç olarak İtalyanlar bize çok kaba davrandı :)... Roma Pass Card'ı 2 günlük aldık. Gittiğimizin ertesi gün kullandık. Dönüş günümüzde sabah kullanımı bitiyordu.



Sonrasında otele gidip eşyalarımızı bırakalım dedik saat 1.30 ??  olmuştu. Televizyon kampanyası kapsamında ayarlanan ilk 2 gün otelimize yerleştik. Otelin ismi "Bettoja Hotel Mediterraneo" idi. Kesinlikle kalmayınız. :) Biz seçerken fark edememişiz. Öncelikle çok çok eski bir oteldi ve bizi panjurları dahi açılmayan kap karanlık bir odaya koydular .
Bir daha yolumuz düşerse asla kalmayacağım bir yer diyebilirim. Kahvaltısını Orçun beğenmiş olsa da çok bayıldım diyemeyeceğim.


Odaya yerleşme işlemleri sonrasında ilk işimiz koşa koşa İspanyol Merdivenlerine gitmek oldu. Roma Pass Card'ımızı önceden de söylediğim gibi ilk gün kullanmadık o yüzden metro bileti aldık. Bir yön gidiş 1,5 Euro .
Metroya indik A ve B line'ı mevcut. A line'ı alıp 2 durak sonra Spagna durağında indik.




Veeee ikimizinde yıkıldığı an bu sene de İspanyol Merdivenlerini bakıma almışlar onu gördük. Merdivenler kapalı ve inşaat halindeydi diyebilirim .  Bir kaç resim çekildikten sonra internetten araştırıp bulduğum makarnacıya gitmeye karar verdik. İspanyol merdivenlerine sırtınızı verdiğinizde tam karşınızda değil bir sağdaki sokaktaki makarnacı ya gittik. İsmi : Patifico 

Resim--------


Biz gittiğimizde kabaklı ve domatesli makarna servis ediliyordu. Burası taze makarna yapıp hızlıca satan bir yer. Oturmayı beklemeyin , almak için bile dükkanın içinde çok zor yer bulunuyor.
Makarnayı dükkanda yiyebileceğinize inanıyorsanız size şarapta ikram ediliyor.
Her yerde buranın adı geçtiği için ilk olarak buraya gittik ama açıkcası beğendik diyemeyeceğiz.
Tabak bile yok plastik tabaklarda her şey yiyip çöpünüzü atıp devam ediyorsunuz.


Makarna yedikten sonra tabi tatlı da yemeliyiz diyip makarnacının çaprazında kalan ünlü pastane Pompi 'nin yolunu tuttuk. İçeri girince tabi insanın bir anda gözü dönüveriyor. Çeşit çeşit tatlı ve tiramusu çeşidi bizi karşıladı.


Resim-------

Tavsiyeler üzerine bir klasik tiramusu birde çilekli olandan aldık. Yanına da Amerikalı pasta ustası Carlo's tan gördüğüm Cannoli tatlısından aldık. Hepsi oldukça güzeldi denemeye değer bence....


Resim-----------------


Tatlımızı da yedikten sonra enerjimizi aldığımıza göre gezmeye devam edebiliriz diyerek Aşk Çeşmesine doğru yola çıktık. Vardığımızda gerçekten çok güzel bir çeşme vardı ama çok çok kalabalıktı gözümüze inanamadık. :)

Resim----------------


Yürümekten de çok yorgun düşmüştük çeşmenin çaprazındaki kilisenin merdivenlerine oturup biraz etrafı seyredip dinlendik. Akabinde herkes gibi paralarımızı hazırladık ve itiş kakış havuza vardık...:)
Paramızı attık.Adeti 2 kezmiş. 1. de dilek diliyor muşsun 2. de Roma'ya tekrar geleyim diyormuşsun ve mutlaka yine geliyor muşsun dediler... Bizde öyle yaptık tabi ki. :)

Ordan çıkıp önce Pantheon!a uğrayıp bir kaç resim çekildik. İçerde bir etkinlik olduğundan içeri girip bakamadık. Sadece dışardan çekebildik.

Oradan Piazza Navona'ya devam ettik ve artık ayaklarımız yürümekten bitmişti Orada bir cafe bulup oturduk. Limoncello deneyelim dedik çok şeker , çok limon ve saf alkol olan bir içkiymiş. Ciğerimiz yandı desem yeridir. Daha da Limoncello içmem ! :)

Devamı ???


2. Gün

Sabah erkenden kalkıp kahvaltımızı ettik. 8.30 Collesseo (Collesium ) da olacak şekilde metroya atlayıp Roma Pass Card'ımızı kullanmaya başladık . 2 günlük biletlerde olan 1 müze giriş hakkımızı Collesseo (Collesium ) girişinde kullanmanın mantıklı olacağını düşündük. Çünkü Hızlı giriş sırası vardı.
10 dk içinde sıra eridi ve biz içerdeydik. Collesseo'nun tarihini öncesinde okuyamadığımız için oradan Audio /Video Guide'ın bize faydası olacağını düşündük ama bence çok gereksiz yere almışız. Onun yerine Romayı anlatan bir kitap alsak daha faydalı olabilirmiş . Sizlere de tavsiyem kesinlikle bu olacak. Romaya gitmeden mutlaka orayı detaylı anlatan bir kitap edinin.

-----------resim collesseo

Collesseo'ya gelirsek gerçekten çok ihtişamlı bir yapı. Romalılar tarafından yaklaşık 1600 yıl önce inşa edilmiş . Tabi ki ilk günkü hali değil ama olabildiğince korumaya çalışmışlar.

Orayı gereğince 1-2 saatte gezdik ve yönümüzü Foro Romano ' ya çevirdik.
Size tavsiyem öncelikle Palatino'yu gezip arkasından Roman Forum'u gezmeniz. Biz tam tersini yaptığımız için çıkışımız Collesseo tarafından oldu. İlk söylediğim gibi yaparsanız Piazza Venezia tarafından çıkarsınız. Aşağıda inceleyebilmeniz için bölgenin haritasını ekliyorum.




Aşağıya Foro Romano'nun ilk zamanlardaki halini ekliyorum. Sizinde oraya gittiğinizde göreceğiniz gibi çok fazla yapı ayakta kalmamış. Sağdan 2. Temple hala ayakta ve yapıyı hala ayakta görmek çok güzel birşey. Roman forumu Roma'nın ilk geliştiği bölgelerden biridir. Güzel resimlerimizi çekip Palatino'ya doğru yöneldik.


Palatino tepesinden Roman Forum'un manzarası gerçekten çok güzel. O bahçeden bol resim çekmenizi tavsiye ederim. Oradan Venezzia Pallazio' da rahatlıkla görülüyor. 
Palatino bölgesini çok fazla turist rehberi ile gezen insanlar vardı. Belki de o 3'lüyü gezmek için belki de turist rehberi ile gezilebilir. :)

Çok yürümüş , çok ayakta kalmıştık biraz dinlenmenin zamanı geldik diyerek kendimizi Venezia meydanındaki cafelerden birine oturduk çayımızı / kahvemizi içtik. Ayaklarımızı dinlendirdik ve Venezia meydanından başlamak üzere Del Corso Caddesini boydan boya yürümeye karar verdik.
Aşk çeşmesine tekrar uğradık gerçekten hayranlık uyandıracak güzellikte bir yerdi.

Yine bir kaç poz çekildikten sonra yukarı doğru devam ettik. Yolun sonunda bütün caddelerin birleştiği bir meydan karşıladı bizi yine yorgunluktan bitmiştik meydan da ki merdivenlere oturup biraz nefeslendik :) 

Artık akşam olmuştu italyanın pizzları ve makarnalar meşhur lafını çok duyduğumuzdan kendimize uygun bir yer bulup oturduk yemeklerimizi siparş ettik. 

Açıkcası dünya üzerinde daha iyilerini yemiş olduğumuzu düşündük. Belki de çok turistik bir yer olması sebebi ile Roma'nın  ne pizzalarından ne da makarnalarından çok memnun kalmamıştık.

Artık çok yorgunduk ve otelimize yönümüzü çevirdik. 

3. Gün

Sabah çok erkenden kalktık kalacağımız diğer otele hızlıca eşyalarımızı teslim edip hızlıca Termini'ye koştuk.  64 Nolu otobüsü önceden belirlemiştik. Hızlıca otobüse binip Vatikan'a gitmek üzere yola cıktık. Vatikan meydanına çıkan sokağın başında bizi indirdiler. İner inmez diğer insanlar gibi bizde hızlı adımlarla meydana doğru yürümeye başladık . Sabah erken gittiğimiz için şanslıydık ortalık çok kalabalık değildi. 

İlk olarak güvenlikten geçip Vatikan'a giriş yapmış olduk. St.Peter's Meydan'ında resim çekilip St.Peter's Basilica'sına giriş yaptık. Gerçekten hayatımda gördüğüm en büyük ve en heybetli klise idi. 
































???? Akabinde klisenin (Cupola) Kubbesine çıktık tüm Roma ve Vatikan'ın manzarasına bakıp bol bol resim çektik. Buraya çıkmak için iki yol mevcut. 1. yol Asansör + 350 basamak . 2. Yol ise tüm yolu yürüyerek çıkmak. Biz asansörlü olan yolu tercih ettik. İyi ki de öyle yapmışız. Elinizde çanta , (varsa) mont vs gibi şeylerle o dapdaracık merdivenleri çıkmak gerçekten çok zor. O yüzden ne kadar az merdiven çıkarsak kardır diyip asansörlü olan seçeneği tercih ettik. Yolun sonu muhteşem ama gerçekten yorucu idi :) .

Tepe ye çıkmışken güzel resimlerimizi çekelim dedik fakat Kubbe tamamen tel demirlerle kaplanmış olduğundan çok başarılı olabildik mi emin değilim :)

------------kubbeden Resim

Artık Vatikan müzesine gitme zamanı burada size çoooookk önemli bir uyarı. Gitmeden evvel aşağıdaki linkten biletinizi mutlaka ama mutlaka alınız. Eğer kilometrelerce sıra beklemek istemiyorsanız :) zaten gidince kendiniz de göreceksiniz.

https://biglietteriamusei.vatican.va/musei/tickets/do?do

Burada çok önemli bir bilgi vermek istiyorum Vatikan ve Müzesi girişinde sadece Müze için giriş bileti almanız gerekiyor.

Biz biletimizi önceden aldığımız için bütün o sıra bekleyen insanların yanından yürüyüp , Vatikan müzesine 10dk 'da giriş yaptık. Yine Audio Guide satın almıştık gitmeden evvel biletimize ek olarak ama gerçekten almak anlamsız orayı sayfa sayfa anlatan bir kitap sizin için çok faydalı olacaktır. Şunu söyleyebilirim o kadar çok kalabalıktı ki bir insan dahi sesini yükseltmedi. Orçunla direk birbirimize baktık Türkiye'de olsa kavga çıkardı diye gülmeye başladık.
Elimize girişte verdikleri harita ile Vatikan Müzesini gezmeye başladık. Zaten az önce bahsettiğim kalabalığın içine dahil oluyorsunuz sizde onlarla birlikte bir sürü halinde Vatikan Müzesini gezmeye başladık

--------------Vatikan resimleri

Gerçekten inanılmaz güzel tablolar ve eserler vardı. Bir kaç saat burada geçirip bol bol resim çekildik. Saatlerce ayakta durmanın verdiği yorgunlukla kendimizi Vatikan'ın bahçelerine attık. Müzeden direk oraya geçiş var. Banka oturup bir süre orada dinlendik.

Vatikan'a yeterince zaman ayırdığımızı düşünerek yürüyerek  Roma'nın merkezine geri gitmeye karar verdik.

Son gecemizde son bir şeyler yapalım düşünesi ile merkeze indik. Yemek ne yesek diye bir türlü kendimize uygun bir yer bulamadığımız için İtalya'da olmamıza rağmen son gecemizi Burger King'de sonlandırdık.

Bir sonraki gezimizde sizlerle buluşmak dileğiyle ! :)

Özge- Orçun













12 Ağustos 2014 Salı

Alanya Gezisi 31 Temmuz - 4 Ağustos

Merhaba ,

İlk gezimiz olmasa da Alanya gezimiz ile ilk blog yazılarımıza başlamak istedik.
Kendi zevkimize göre gezdiğimiz , gördüğümüz , yediğimiz ve içtiğimiz şeyleri sizlerle paylaşacagız. :)
Ilk olarak uçak bileti yerine otelimizi ayarladık. Otel olarak Alanya'nın Tophane mahallesinde Centauera boutique oteli tercih ettik. (http://www.centauera.com/) Otel resimlerinden oldukça concept gözüküyordu.

1. Gün 
31 Temmuz günü ben uçaktan indim ve Orçun'la Alanya havalananında da buluşup , sadece uçak saatlerinde olan Havaş'a bindik.  Aman o konuda dikkatli olun Havaş'ı kaçırırsanız tabi bulunduğunuz yere göre değişir ama ortalama 100-130 TL arası bir taksi parası ödeyerek şehre inmeniz gerekebilir.

Tıngır mıngır Alanya merkeze varmamız ardından , Cuma Pazarının orada indik. Eşyalarımızı alıp otelimizi aramaya başladık. Otelimizin kaleye yakın olduğunu bildiğimiz için öncelikle o yöne doğru 15 dk kadar yürüdük. Sonrasında Tophane mahallesi yokuş yukarı bir yerde kurulu bir mahalle. Dolayısıyla otelimizin orada olduğunu tam olarak anlayıp yukarı tırmanmaya başladık. Valizlerle biraz zor olabiliyor :)
taksi ile çıkmakta fayda olabilir.

Otelimizi gördüğümüzde gerçekten etkilendik çünkü eski taş bir bina olan küçük otelimizin toplamda sadece 5 odası vardı. Otelin önünde Alanya manzarasında kaybolduğunuz , restaurant, çay bahçesi kıvamında bir çardak var.

Biz hemen otele girdik sabahın 8.00ydi tabi ki odamıza giremedik check-in her otelde olduğu gibi 14.00'da idi. Ama otelin işletmecisi bizi en üst kattaki restaurant kısmına çıkardı ki buranın manzarası da şahaneydi türk kahvesi içtik ve orada biraz soluklandık. Otelimizden sabah manzaramız :)



Denize gitmek için otelin içine bir yerlerde hazırlanırken :) , odamızın 11 de hazır olacağını öğrenip sevindik biraz daha oyalanmak üzere üst değişikliği sonrası şehre geri indik.

ilk turumuz sonrası Alanya'nın gerçekten söylendiği kadar çok sıcak bir şehir olduğunu ilk anda tecrübe etmiş olduk :).Otele geri dönüp yerleştikten sonra denize girmek için can attığımız için tabiri caizse koşar adımlarla kendimizi denize atmak için Damlataş Plajına (Kleopatra Koyu) yola çıktık.
Otelimizden yol biraz uzun sürüyordu . Bizde yürümeyi tercih ettik. Hem şehri keşif edelim hem de yürüyüş olsun istedik. Daha rahat anlayabilmeniz için haritayı eklemek istedim :)



Damlataş plajı , Damlataş mağarasını başlangıç olarak kabul edersek oldukça uzun bir ve geniş bir plaj . Bir çok işletme var.  Biz plaja ilk indiğimiz yerden hemen şezlong ve şemsiye kiraladık. Hepsi 5 TL'den toplam 15 TL işletmeciye ödeme yaptık ve yerimize yerleştik.

Biz tabi önceden tecrübe etmediğimiz için karnımızda yoldan geldiğimizden çok aç olduğundan tercih ettiğimiz işletmenin kafesine oturduk bir patates kızartması ve 2 bira sipariş ettik. Biz göre  oldukça yüksek bir tutar ödeyerek yerimize geçtik. ( Bu bize sonrasında şunu öğretti plajın dibindeki migrostan içecek/yiyecek alıp şezlonglara yerleştik. :))

Özellikle tavsiye edilecek bir işletme yok çünkü hepsi standart , hizmet veriyorlar nereye oturmak isterseniz.
Plajdan bir kaç resim paylaşmak istedim aşağıya onları da ekliyorum.





Bütün gün plajda geçirdik , fakat çok geç kalmadan ev dönmemiz gerekiyordu Orçun çok güzel bir yerde bize yer ayırtmıştı . 7.15 de bizi otelimizden alacaklardı.:) 5.30 gibi çıktık yavaş yavaş otelimize geri yürüdük.
Rahatça hazırlanıp , otelimizin çardak/restaurantın da beklemeye başladık.
Bu akşam gideceğimiz yer Panaroma Restaurant'tı. Gerçekten bütün Alanya'yı Panaromik olarak görebildiğiniz harika bir mekandı. O akşamda çok sıcak değil aksine püfür püfür esen bir hava vardı. Keyifle oturduk hem yemeğimizi yedik hemde Antalya Yöresine Özel şarabımızı içerek manzaraya karşı keyif yaptık. Gerçekten harikaydı ! Bulunduğum ortamı sizinle paylaşamadan edemeyeceğim :)



Yemek olarak başta nachos söyledik bence çok gerekli değil ama doritos sevenler için neden olmasın. Yanında peynir tabağı istedik. Ardından Beğendili Et sote yedik. Gerçekten çok başarılı yapılmış bir yemekti.
Anladığımız bu restaurant et konusunda başarılı sizde et seviyorsanız bu tip bir yemek tercih edebilirsiniz.

2. Gün

Bugün için öncesinde tekne ile tur yaparız diye planlamıştık. Otel sahibimizin yönlendirmesi ile oradaki standartlara göre hayli büyük bir gemiye  kaydımızı yaptırdık. Biz tanıdık vasıtası ile gittiğimiz için hayli uygun bir fiyata 30 TL kadar kayıt olduk.  Yerli içeceklerin hepsi ücretsiz fakat size tavsiyem en azından biz bilseydik alırdık içeceklerinizi ve atıştırmak istediğiniz varsa abur cuburlarınızı önceden alıp gemiye binmeniz.
Sonuçta çok fazla kişiye hizmet ediliyor , çok yüksek bir kalite beklememek lazım.
Yemek konusunda ise salata, makarna ve fırınlanmış tavuk veriyorlar. Açıkçası ben çok yiyemedim ama tercih meselesi tabiki.

Ardından 3.30 gibi tekneden indik ve tekne de konuştuğumuz üzere Dim çayına gitmek üzere otobüslerin kalktığı meydana gittik. Normalde oraya araç kiralama ya da taksi gibi araçlarla da varabilirsiniz fakat otobüsle 2 tl ye gidiyorsunuz ve son otobüs 9 da kalkıyor onla geri dönebilirsiniz. Şunu eklemek isterim saat 6'dan sonraki dönüş otobüslerinin saat başı olduğunu öğrendik sizde bunu teyit edip ona göre dönüş programınızı yapmanızı tavsiye ederim.


Otobüse binmemizin ardından toplam 30 DK da Dim Çayı'nın en sonundaki durağa vardık. Yolda belli bir yerden sonra Dim çayı üzerinde kurulmuş olan tesisleri görünce deliriyorsunuz ilk gördüğünüzde inmek istiyorsunuz en azından benim için öyle oldu :) Fakat en son durağa kadar gidip en beğendiğinizi kafanıza yazıp aynı otobüsle dönüp o tesisin önünde inebilirsiniz. :)

Biz en sondan bir önceki tesisi seçtik ve otobüsten iner inmez sadece 100 m yürüyerek oraya vardık.Pınarbaşı Dim çayı tesisi çok hoşumuza gitti .

Oraya dair bir kaç resmi ekliyorum ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız :)

Dim çayı ile biraz detay vermem gerekirse , Alanya'nın denizinin yanından geçemeyecek kadar soğuk. Öyle soğuk ki 5 sn içinde kalan ayağıma kramplar girdi ve insanlar tesisteki yüzme alanında çılgınlar gibi yüzüyordu. Benim açımdan o suya girmem imkansızdı ! :) Sizi de şimdiden uyarmak isterim. Fakat güneşlenmek isterseniz çok rahatça şezlonglarda keyif  yapabilirsiniz. Onun harici çayın üzerine konumlanmış suyun üzerinde yüzen yemek yemek için aile/gruba özel masalar mevcut. Suyun yanında oturmak istemem ben dağ manzarası görmek isterim derseniz biraz merdiven tırmanarak bizimde tercih ettiğimiz yine gruplara özel kurulmuş ahşap çardaklara çıkabilirsiniz.
Yemek konusunda hangisi en iyi bilmiyorum ama biz yemeklerden çok memnun kalmadık. O yüzden burası için özellikle bir tavsiyede bulunamayacağım.

Akşam saat 20.15 kalktık biraz bekledik , 21.00 da kalkan otobüse binip geri döndük.

Çok yorgun olmamıza rağmen Alanya'ya gelmişken gece gezmesini mutlaka yapmak istedik. Hemen hızlıca hazırlanıp merkeze indik ve sırayla klüplere gitmeye başladık.İlk olarak  Havana Club & Disco'ya gittik. Ben tabi ki hemen barda koltuğumu kapıp oturdum. Club oldukça kalabalıktı , ortada 2 tane özel dans alanı vardı orada 2 ayrı kız değişik danslar performe ediyordu. Burada birşeyler içip ardından Robin Hood'a gittik , bu mekan 4 katlı olup , 4 ayrı konseptte eğlence seçeneği sunan bir yer. En çok hitap eden katın en üst kat olduğunu düşünerek yukarı çıkmaya çalıştık fakat maalesef çok kalabalık olduğu için yapamayıp geri inip oradan çıktık :). En sonunda Hollywood Bar'a gidip orada da biraz takıldık.Orası da çok kalabalık sayılmazdı en azından bizim beklentimizi karşılamadı.:)

Gecenin sonunda hem çok yorgunduk hem de karnımızda acıkmıştı en son Dim Çayı'nda yediklerimizle durduğumuz için , merkezdeki kumpircide  yemek yiyelim dedik. Kendime bir kumpir ve kola aldım.  ekstra pahalı geldi bana sanırım  merkez de diye
Yemek yedikten sonra otelimize geri döndük....

3. Gün

Ve tatilimizin üçüncü günü, Cumartesi...
Sabah yine essiz manzarada Hatice Teyze'nin hazırladığı harika reçellerle süper bir kahvaltı yaptık. Ve tabi ki de kahvaltımızın vazgeçilmez konusu: bugün ne yapacağız?

Kahvaltının ardından yine kendimizi yollara verip çarşıya doğru yürümeye başladık. Ancak kaldığımız otele giden birden fazla yol vardı ve bu sefer kale içinden gitmeyi tercih ettik.. Sağ tarafımız da tersane ve Akdeniz Arnavut kaldırımı eski yoldan inmeye devam ettik. Bu yolu tercih eden tek biz miyiz derken karşımızdan bebek arabalı turistler geldi, demek ki tercih edilen bir yolmuş dedik. Aşağıya indikçe kalenin farklı noktalarını görüyorduk. Derken Kızılkule'ye geldik, hemen kapısının önünden devam edip çarşıya doğru devam ettik. 

Çarşıdan hızlıca geçip ana caddeye vardık ve oradan yürümeye devam ettik Aynı otelde kalan misafirlerden birinden iyi bir künefeci olduğunu duymuştuk , karnımız aç değildi ama o künefeyi tatmak zorunda hissediyorduk. Çünkü anlatıldığı kadarıyla kaşar yerine dondurma olduğu gibi üstünde de dondurma vardı. Yani tam bir yaz tatlısı olabilirdi :). Yerinde adi Keyf-i Künefe , onu da Alanyalı bir arkadaşı götürmüş.

Cadde üzerinden yürüyerek Aquapark'in olduğu Migros'a kadar geldik. Genelde Orçun yer yön konularını başkalarına sormadan kendi bulmayı sever, ve bu yer hakkında da bir tahmini vardı. Ancak beni çok yürütmemek adına bir taksiciye sormak istedi ve taksici bilemeyince yine kendi başının çaresine bakmanın en güzeli olduğunu düşünüp cadde üzerinden devam etti. 

Bir iki sokak sonra caddenin sağ tarafında bir ara sokağa girdik ve Keyf-i Künefe tam karşımızdaydı. Heyecanla gidip tatlıyı sorduk ancak saat daha 12 idi ve ikiyi geçerek künefe servisinin başlayacağını ilettiler. Ayrıca bahsedilen tatlı da içinde kasar ama üstünde dondurma olduğunu öğrendik ve küçük çapta bir hayal kırıklığına uğradık.

Plaja bize göre erken bir saatte vardığımızdan  Damlataş mağarasını bir gezelim istedik. Geçen aksam çok kuyruk olduğundan vazgeçmiştik fakat bu sefer saatinde erken olmasından ötürü girişi daha az kalabalığa sahipti. Ödemeyi yapıp aldığımız jetonla turnikelerden geçtikten sonra sarkıtların bakakaldık. Aydınlatmanın etkisi olsa gerek kendimiz adeta bilim kurgu filmlerinden çıkmış gibi hissettik. Yürüyüş yolunu takip edip merdivenlere geldiğimiz de, daha büyük ve yüksek tavanlı  bir alan bizi karşıladı..
Aşağı inen merdivenler oldukça dar o yüzden kesin birileriyle çarpışırsınız. Birde merdivenlerde resim çekilmek için bekleme yapanlar oluyor bizde onlardan biriydik kesin sizde durursunuz çünkü insan orada bir resim istiyor :).  
Aşağı inmeyi başarınca orada bulunan banklara oturup biraz bizde insanları seyredelim dedik fakat 5 dakika içinde bana afaganlar bastı, ya havasızlıktan yada nemden bilmiyorum ama hemen oradan çıkmak istedim. O yüzden kapalı alan korkusu gibi korkulara sahipseniz mağaraya girip gezerken dikkat etmenizi öneririm. Bir kaç resimde Damlataş Mağarasından eklemek istedim...:)




Plajda geçen seferkinden farklı bir işletmeye geçelim dedik , tam parkın önündeki yere geçtik. Bu plajın bir özelliği denizinin ve kumsalının çok güzel olmasına ek olarak bazı günler hafif bazı günler büyük dalgalar oluyor.  Burada yapılabilecek en keyifli şeylerden biri deniz yatağı alıp dalganın tadını çıkartmak Zaten denize giren kalan ahali de benzer aktiviteler yapıp çığlıkla ortalığı şenlendiriyorlar. 

Bu arada deniz yatağı almak için boşuna parçalanmayın bu plajda deniz yataklarını kiralıyorlar aklınızda olsun.

Öğleden sonra ikimize acıkınca hem biraz yürüyüş yapmak hemde keşif maksatlı Burger king'e gittik.Ardından yerimize geri döndük. 
Saat artık akşam sularına gelince otele dönüp biraz dinlenelim dedik. Yolda da mağazalara girip çıkıp Alanya'yı keşfe devam ettik.

Son gecemiz olmasından dolayı baş başa bir keyif yapalım istedik , o yüzden dönerken gitar çalınıp canlı müzik yapıldığını gördüğümüz otelimize yakın olan restaurantlardan birine oturmaya karar verdik.
Özellikle seçtiğimiz bir tane olmadığı için aşağı inip direk önünden geçerken beğendiğimiz bir tanesine oturduk. Müzik 90'lar pop olduğu için bize hitap etti ve direk gidip oraya oturduk. Mekanın adı "Viking Restaurant". Hizmetinden oldukça memnun kaldık, sadece birer kadeh şarap istedik. Getirilen şarabı beğenmediğimiz için şarapların değiştirilmesini istedik. Önceden siparişi verdiğimiz garsonun bizi yanlış anladığını diğer gelen garsonla anladığımızda yeni gelen garson siz ne isterseniz onu açıp vereyim diyerek zaten bizi kazandı. Sonrasında farklı bir masa sipariş etmiş olsa da bize yanlışlıkla getirilmiş olan peynir tabağı ile de gecemiz şenlendi. Aslında bize jest olarak gönderdiler sandık :) fakat yan masanınmış meğerse buna rağmen bizden parasını almadılar biz yine de bahşişi bol bırakıp altında kalmadık tabi :).

Derken yine çarşıya girip bir tur attık. Gece çok karnımız acıktığı ve işkembe çorbası diye yanıp tutuştuğumuz için internetten ufak bir araştırma ile Alanya merkezden Mersin istikametine doğru giderken 30 dk yürüme mesafesinde olan "Şefin Yeri" adlı çorbacıyı bulduk. Bu sıcakta ne çorbası dediğinizi duyar gibiyim ama çorba bahane, sarımsak şahane...İkimizde sarımsak delisi olduğumuzdan mütevellit genel de geziye gittiğimiz yerlerde iyi bir çorbacı bulup mutlaka test yaparız :).Ve başladık yürümeye. Zaten o tarafa doğru gidip gezmek istiyorduk, buda bahanesi oldu. (Yolda giderken Shakespeare diye bir cafe gördük  sonra orada bir kahve içeriz demiştik ama maalesef yetiştiremedik. Eğer deneyen varsa bize de bilgi verirse çok seviniriz :))

Bol sarımsaklı çorbalarımızı içip çok yorgun olduğumuz için hemen 2 dk yürüme mesafesinde olan otobüs durağına gidip , merkeze giden otobüse atladık.2 durak sonunda şehre varmıştık. Fazla yemiş olduğumuz sarımsakların da etkisi ve otobüsteki insanları kurtarma psikolojisi ile otobüsten canımızı zor attık :) .

Şehi indik ve Alanya'da yapamadığımız ve yapmak istediğimiz son şeyi de yapmak istedik ! Kavun içinde dondurma yemek  ! Hollywood barın karşısındaki dondurmacıya gidip bu görevimizi de yerine getirdik :) Oldukça lezzetliydi , kendimizi kaybedercesine yiyip bitirdik :) .

  




Ve kavunlu dondurma sonrasında artık Alanya gecelerinde eğlenecek pek halimiz kalmadı. Zaten bir önceki akşamda yazdığımız gibi çok süper bir akşam geçirmemiştik. Ortamlar pek bize uygun gelmedi :). Bazılarında ki müzik bize hitap etmedi , kimisi çok fazla kalabalıktı , bir diğerinde garsonlar garip tavırlar içindeydi. Ee bunlar birleşince bizim için kötü bir deneyim oldu :). Madem öyle dedik yarın son günümüz olacağından denizden daha çok faydalanmak amacı ile otele dönüp dinlenmeye karar verdik.
Üçüncü günü de böylece güzel bir anı olarak hafızamıza kazıdık...

4. Gün

Sabah kalkıp ilk iş valizleri hazırlayıp kapadık ve resepsiyona teslim ettik.
Artık Alanya'da son günümüzdü o yüzden bol denizli bir son gün geçirmek istediğimiz için sabah hızlıca kahvaltımızı yapıp kendimizi yine Damlataş plajına attık.
Gelir gelmez gördük ki dün bıraktığımız dalgalar daha da fazlalaşmış. Ben önceki gün boynumu biraz bu dalgalarda sakatladığım için ilk başta biraz ürktüm ve girmek istemedim. O yüzden biz Dampy ile sahil kenarında oturduk ve ben kitap okudum. Dampy güneşlenirken :)



 Dalgaları tam resimlerle anlatamam belki ama kafanızda hayal edebilmeniz adına bir kaç resim ekliyorum :)




Bana kalırsa çocuklar tek başına yüzmek için bırakılırsa biraz tehlikeli olabilir çünkü o dalga alıp sizi kıyıdaki kuma çarpıyor ve nefes alamaz halde kalktığınız durumlar olabiliyor :). Birebir başıma geldi onun için ek olarak uyarmak istedim.

Tabi ki son günüm olduğu için pes ettim ve hemen açılma koşulu ile denize girdim ve baya yüzdüm :). Son günün şerefine hava inanılmaz sıcaktı denizde bile kavrularak çıktım. Allah'tan bol güneş yağı sürmüşüm.

Alanya  o konuda dikkat edilmesi gereken bir şehir. Yazın şemsiyeden kalkıp denize gidene kadar insan kavrulabilir. Bulunduğumuz günlerde son gün kadar sıcak olmamış diye sonradan baya sevinmiştim :)

Denizden çıktıktan sonra kuruyup şehre indik ve son yemeğimizi orada yemek istedik. Şehirde merkezdeki kebapçıya gidip  lahmacun, beyti gibi yemeklerden ortaya söyleyerek karnımızı doyurup. Son hazırlıklarımızı yapıp yola çıkmak için otelimize geri döndük.

Zaten valizlerimizi hazırlamış resepsiyona bırakmıştık sadece üstümüzü hızlıca değiştirdik ve bizi Havaş'a götürecek taksiyi beklemeye başladık. Burada Alanya havalananına oldukça uzak ve Havaş harici uygun fiyatlı bir ulaşım yolu yok o yüzden sizde dikkatli olun derim. Tabi taksi ile gitmeyi tercihte edebilirsiniz. :)

Taksimiz geldi bizi Havaş'ın ilk kalktığı Alanya otogarına götürdü. havalanın da inince inanılmaz kalabalık vardı. Yurt dışı ülkelerinden direkt uçuşu olan yabancılarında orada olduğunu ve check-in i yapmaya yetişemeyeceğimizi düşündük fakat güvenlik kontrolünden geçince gördük ki bizim bankomuz bomboş :) .
Rahatça valizlerimizi verdik ve bir süre sonra uçağa alım başladı. Ve Alanya gezimiz de burada son bulmuş oldu ! :)

Bir sonraki gezimizde sizlerle buluşmak dileğiyle ! :)

Orçun - Özge